Ekonomi Notları: Yabancı yatırıma pek güvenmeyelim

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları - 24

Doğrudan yatırımlar gelişme yolundaki ülkelere pek gitmiyor

Hersel Ersel: Bugün biraz dünya ekonomisine, özellikle de bu sermaye hareketlerine bakalım. Bu Türkiye’de siyasal gündeme de giren bir konu. Yabancı sermaye gelecek, Türkiye’de kalkınmayı hızlandıracak ya da başlatacak gibi görüşler var. Bizim gibi ülkelerdeki toplam sermaye hareketlerine bir göz atalım, eğilimlerine bir göz atalım, ondan sonra Türkiye ile ilgili bir iki gözlemde bulunabiliriz. Temel kaynağım 18 Eylül 2002 tarihli Institute of International Finance’ın. Bu, Washington’da bir enstitüdür ama dünya özel bankaların birliği gibi bir yerdir, yani Amerikan değil, bir dünya kuruluşudur. Her banka buraya üye oluyor, bizim bankamız Yapı Kredi de buraya üye, Türkiye’den başka bankalar da üye. Finans hareketlerini inceleyen bir araştırma kuruluşudur.

Gelişmekte olan ülkelere toplam sermaye hareketi, işlerin iyi olduğu 2000 yılında –çok geriye gitmiyorum- toplam 187-188 milyar dolar civarındaydı. Bunun büyük bir kısmı, 135 milyar dolarlık kısmı ise doğrudan yatırımdı. Doğrudan yatırımlar bugün gelişmekte olan ülkelerin en önemli finansman kaynaklarından biri olarak ortaya çıkıyor.

2002’ye gelelim, bu ülkelere toplum özel sermaye hareketleri bu yılın Eylül ayında yapılan tahminlere göre bu rakam 123 milyar dolara düşmüş. Doğrudan yatırımlar da 135 milyar dolardan 113 milyar dolara düşmüş. Yani, bu doğrudan yatırımlarda bir azalma var. Dünyada, hele 1980’lerle karşılaştırınca kesin azalma var. Doğrudan yatırımların gelişmekte olan ülkelere pek gitmediği veya eskide oranla o kadar gitmediği bir ortama doğru gidiliyor. Bu noktanın altını çizmekte yarar var.

Bunun dışında borçlanma durumuna bakarsanız, 1999’dan beri ticari bankalardan net olarak bu ülkeler kaynak alamamışlar ve daha evvel aldıkları borçları ödemişler veya buna benzer işlemler olmuş. Bu, bu sene de geçerliliğini koruyor. Fakat gelecek sene bu rakam, yani net ödeme, iyice düşüyor; çünkü ödenecek fazla bir şey kalmadı, borçlar tahsil edildi. Hisse senedi gibi portföy yatırımları ise genelde 10-15 milyar dolar civarında oynuyor bu ülkelere göre. İnsanlar bu elde ettikleri paraları ne yapıyorlar diye sorarsanız, önemli miktarda rezerv birikimine yol açıyor. Bu ülkeler ekonomilerini istikrarda tutabilmek için ulusal rezervlerini arttırıyorlar. Bir başka şey daha yapıyorlar, mesela 1999 yılında bu gelen toplam 153 milyar doların 140 milyar doları o ülkede yaşayanlar tarafından tekrar yurt dışına çıkarılmış.

Ömer Madra: Ne demek bu?

HE: Bu çeşitli şekillerde oluyor, bunların bir kısmı legal olanlar, siz gelişmekte olan bir ülkede yaşarsınız ama gelişmiş bir ülkenin kağıdını alabilirsiniz, oraya yatırım yapabilirsiniz, olabilir, bu hukuken de mümkündür. İllegal olanları var, özellikle Rusya’da dışarıya sermaye kaçışı... Her ülkede olabilir tabii ama bu ülkede rakamlar çok büyük olduğu için önemli. Altına yatırım yapabilirsiniz, o da sistemden parayı çekmektir. Bir de hata olabilir, tabii hatalar burada da gözüküyor. Bakınca 153 girmiş, 140 çıkmış gözüküyor.

ÖM: Dolayısı ile hiçbir yatırım da yapılmamış anlamına geliyor.

HE: Zaten bu ülkelerin o yıldaki cari açığı 29 milyar dolarmış. Özellikle Rusya’daki etkiler zayıflayınca 2002 yılında dışarıya çıkan rakam 41 milyar dolara düşmüş: toplam 122 milyar dolar gelmiş. 41 milyar dolara düşmüş, 120 milyar dolar civarında bir para da rezerv birikimine yol açmış.

Gelecek yıla baktığımızda ne gözüküyor? Gelecek yıl bu tür ülkeler eğer bir terslik olmazsa (savaş veya krizin derinleşmesi gibi bir olay olmazsa) biraz iyimser bir varsayım altında büyüyecekler gibi gözüküyor. Enstitünün tahminlerine göre gelecek yıl büyüme bu tür ülkelerde %4.3 olacak diyorlar. Yani gelişmekte olan ülkeler, yükselen ülkeler grubu %4.3 büyüyecek diyorlar. Bunda da ayrıntılara dikkat etmek lazım, Asya-Pasifik bölgesi %6 büyüyor, Latin Amerika sadece %1.9 büyüyor, Avrupa %3.4 büyüyor ve Avrupa içerisinde ele alınan Türkiye –çünkü Türkiye’yi herkes başka yerde alıyor, bu grup Avrupa’da alıyor—“hızlı bir büyüme gösterdi, gelecek sene bunu pek sürdüremez; daha düşük hızda büyür” diye bir tahmin yapmışlar. Bu doğrudur, değildir demiyorum ama tahminleri böyle.

ÖM: Onların tahminleri ile DİE’nin rakamları arasında bir fark var mı?

HE: Hayır bu sene için olanı almışlar, “bu sene hızlı büyüdü ama bu devam edemez” diyorlar. Böyle baktığımız zaman, bu gelişen ülkelerin ödemeler dengesinin cari açığı dünya toplamında sadece 2.7 milyar dolar oluyor, yani düşüyor epeyce. Bu önemli bir şey. Çünkü ticaret artacak gibi gözüküyor, bu iyimser bir hava, kötü bir şey olmayacağı varsayımı. Bu durumda sermaye hareketlerinde bir miktar artış bekliyorlar, “123 milyar dolara inmiş olan sermaye hareketleri --ki bu uzun yılların en düşük rakamı-- 150 milyar dolara yükselecek” diyorlar. Fakat doğrudan yatırımlarla artış pek o kadar fazla değil, sadece 113 milyar dolardan 116 milyar dolara yükselecek.

Bu rakamlar yılların en düşük rakamları, dolayısı ile dünyadaki trend bizim gibi olan ülkelere doğrudan yatırımların pek de canlı olmadığı bir dünyayı tarif ederken “biz o yatırımlar bize gelecek ve biz böyle kalkınacağız” diye bir strateji kuruyor gibi görünüyoruz. Hiç olmazsa bazı siyasi partilerde böyle görüşler var. Bu noktaya dikkat etmek lazım, dünya konjonktürü doğrudan yatırımlar için çok iyi bir ortam ifade etmiyor. Hiç yatırım yok demiyorum, dediğim gibi 116 milyar dolar önemli bir rakamdır ama unutmamak gerekir ki, bunun ülkeler arasındaki dağılımı da pek eşit değildir. Bu 116 milyar dolarlık yatırımda büyük payı alacak olan Türkiye gibi ülkeler değil. Daha çok Güneydoğu Asya ülkeleri gibi ülkeler oluyor.

ÖM: Bu 116 milyar dolarlık yatırım ya da sermaye hareketi, gelecek yıl için az gelişmiş ülkelere gelecek miktar tahmini mi?

HE: Evet tahminî. Ama mesela bunun sonucunda Asya-Pasifik bölgesine gidecek olan rakam da 57 milyar dolar tahmin ediliyor. Bütün Avrupa’ya gelecek olan rakam 19 milyar dolar tahmin ediliyor. Bakın, gelişen Avrupa denilen yerler: Polonya, Romanya, Çek Cumhuriyeti ve Türkiye... bunların hepsine birden gideceği tahmin edilen rakam bu. Rakam vermiyorlar ama söylenenlerden öyle anlaşılıyor ki, “epey büyük bir rakam gelecek de Türkiye’yi hareketlendirecek” gibi bir hava var, o biraz zor. Şunu söylemem lazım, devletin resmi raporlarında öyle bir hava yok, onlar makul rakamlar kullanıyorlar. “Biz bu işleri yaparsak bu sermaye hızla Türkiye’ye gelir” deniyor, oysa dünya konjonktürü pek böyle değil.

Tabii bu arada başka noktalara da dikkat etmek lazım, mesela Alman ekonomisi sıkıntılı bir durumda, kendisini toparlayıp bir canlılık getiremezse, gelecek yıl için beklenen dünya konjonktürü de çok iyi olmayabilir. Çünkü Almanya ekonomisi tüm Euro bölgesini etkileyecek kadar güçlü bir ekonomi olduğu için orada hareketlenme olmuyor, Japonya zaten zayıf gözüküyor, ABD’nin de tek başından bunların altından kalkması, dünyayı canlandırması pek mümkün değil. Bunun detayına baktığımız zaman gördüğümüz manzara, önümüzdeki yılı bana dış kaynak girişi açısından çok iyi bir yıl olarak göstermiyor. Görülen bazı iyileşmeler var rakamlarda fakat onlar da daha çok bazı ülkelerin geri ödemelerinin düşmesi gibi yeni kaynak gelmesi değil de, kaynak çıkmasını artık düşüren faktörlerin devreye girmesi ile gerçekleşecek gibi gözüküyor. Bu galiba dikkat edilmesi gereken bir nokta: 2003 yılına Türkiye içinden baktığımızda zor bir yıl olacağını söylemiştik, dışarıdan baktığımızda da bu zorluğu önemli ölçüde azaltacak gibi gözükmüyor.

ÖM: “Bunu dikkate almak gerekir” derken, tedbir almak anlamında ne yapılabilir?

HE: İç kaynak mobilizasyonu meselesini küçümseyerek, “dışarıdan sermaye gelir ve canlanırız” dememek lazım, ikincisi de gelecek sene için büyüme hedefinde epey dikkatli ve ihtiyatlı olmak lazım. Belki Türkiye’de yaşayanları “evet büyüme olacak ama arzu ettiğimiz kadar hızlı olmayacak” şeklinde bir düşünce tarzına alıştırmak lazım. Şu anda “yüzde 5 büyürüz, 6 büyürüz” gibi rahat bir hava var, o biraz şüpheli gözüküyor.

ÖM: Gerek ABD gerekse de Avrupa ekonomilerindeki durgunluğa benzer kötü ekonomik durumun etkileri ya da savaş gibi diğer etkenler de hesaplanmış mı bu raporda?

HE: Savaş yok, bu hareketlerin geçici olup makul bir şekilde dönebileceği ekonomilerin varsayımı var, ama öyle aşırı bir şey yok. Bir analiz yapılıyor: Gelişmekte olan ülkelerde ne sıkıntılar var onlar konuyor, bunların çok büyük sorun doğurmadan makul düzeye gelebileceği varsayımı yapılıyor.

ÖM: Yani ihtiyatlı bir iyimserlik tavrını mı benimseyeceğiz?

HE: Ama Türkiye açısından onun ötesinde, pek de iyimser olmamak gerekiyor. Esas vurgulamam gereken noktalardan biri de şu, belki başta söylemeliydim: 2002 yılında bizim gibi ülkelere 113 milyar dolar yabancı sermaye gelmiş, Türkiye’ye gelen ilk altı ayda 136 milyon dolar. Bunu iki ile çarpsak –olacağını da sanmıyorum ama-- 200 milyon dolar, bunun % 02’si.

ÖM: Bu da tabii çok düşündürücü bir istatistiki rakam.

HE: Bir de ‘alıştığı yere gelmeye devam eden sermaye’ için ‘alışmadığı yer’iz biz...

(26 Eylül 2002 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)